Ben yine edebimi bozmayayım. Üzerime düşeni yapayım veeee ”EYLÜL HOŞGELDİN” !!!!
Bu mecrada son iki yazıma bakınca az evvel okuduğunuz son cümleyi ne kadar zor yazdığımı anlamışsınızdır.
Yıl 2020 hayat hadi birlikte bakalım,
- 7 ocak 2020 de hoşgeldin demişim bu yeni yıla tüm umutlarımla. 2019’u şikayet etmiş daha başıma gelecekleri bilmeden övmüşüm 2020’yi. Ne budalalık!! Gelenin gideni mumla arattığı günlere merhaba derken belli ki mum ışığında önümü iyi görememişim 🙂 Gerçi yalnız değilimdir kesin. 2020’ye umutlarla ve kutlamalarla giren dünya halkı benle aynı pişmanlığı derinden paylaşıyordur eminim.
- Mart 12 de akıl almaz haller diye not düşmüşüm kendime. Yanılmıyorsam Türkiye de ki ilk Covid-19 vakası 11 Mart ve ilk ölüm 18 Martta gerçekleşmişti. Gerçi yazıyı yazarken pek bir kendi halime düşmüş tamda bilinçli bir farkındalıkta değildim sanırım dünyanın gidişatı ile ilgili. Ama hissetmiş insan oğlu içindeki huzursuzluktan işlerin iyiye gitmeyeceğini belli ki.
Sonrası mı?
Sonrası çok karmaşık.. Ölüm korkusu , yaşam korkusu, sevdiklerini kaybetme korkusu, yalnızlık korkusu, işsizlik korkusu, açlık korkusu, tokluk korkusu , eve kiminle kapandığını farkettiğin de yaşanan korku, hayattan koparılmışlık hissi falan falan derken Mayısı buldu.(Tabi arada binlerce korku daha var ama daha fazla moral bozmak istemiyorum). Sonra geçti birden bunca korku. Yerini sokakta gezmezsem olmaz, tatile gitmezsem olmaz, düğün yapmazsam olmaz , yalnızlık çok zor kalabalıklara karışmazsam olmazlar aldı.( Tabi arada binlerce olmazsa olmazlar var ama daha fazla moral bozmamak için uzatmıyorum).
Şimdi mi?
Şimdi daha çok kabullenilmiş bir durum hakim. Vakalara alıştık, ölüm sayıları daha az dehşet veriyor, tatili de yaptık nasılsa, evden eğitim , evden iş kısmına da kendi yöntemlerimizle bi alıştık gibi. 2. dalga , 3. dalga , 5. dalga derken bizde dalga geçer olduk belli ki. Maskeli yaşamaya alışmadık ama maskeyle yaşamak tamamdır sanki.
Tek derdimiz Covid de değil artık malum savaş mı çıkacak, doğalgaz mı bulunacak, uzaya mı gidiyoruz, terör saldırısı , orman yangınları, sel felaketleri, kuraklık sıcakları, işsizlik, dövizdeki engellenemez yükseliş , altının dünya sahnesinde ki önemi , cinayetlerinde ki çıldırmışlık durumu (insan, hayvan, kadın, erkek, çocuk yaşlı diye sınıflandırmadan) , patlayan bombalar, evlere kapatıldıktan sonra sokaklara dökülen milyonlarca insan ve daha çok ölüm, çokça ölüm kendi elimizle yakıp, yıkıp, vurup, patlatıp, zehirleyip, boğup, dövüp, bağırıp ve daha binbir yolla yöntem ve bahane bulduğumuz yok etme duygumuzun yükselişi, teknolojinin bir düğmeye basmışcasına hızla ilerlemesi, yapay zekanın hayatımızı gövde gösterisi yapa yapa ele geçirmesi, yarınlarımızın bize ait olmayacağı endişesi, başka dünyalar , başka alemler , güneş patlamamaları, galaksimizdeki yeni gezegenler liste uzar gider…..Yaşananlardan sayabildiklerimin hepsi kötü değil elbet ama iyikilerin sayısı çok az maalesef.
Aylardır yaşadığımız her gün bambaşka değil aslında. Her gün farklı bir kötülük farklı bir yolla gösteriyor kendini sadece dedirtecek kadar umutsuz..
İyisine, güzeline sevinemeyen insanlar olduk. Her güzel haberin yalan olduğuna inandırıldık. Bu çağ için korku çağı denmesi boşa değil. Kötülüklere, ahlaksızlıklara alışıp, iyilikten, vicdandan, merhametten korkar olduk. Temkini olmak için güven duygumuzu yok ettik, yaşamak için birbirimizi.
Yarın mı?
Ben dereyi görmeden paçaları sıvamam artık .. Sabah ola hayrola..
Hep görüşmek üzere… Şimdilik HOŞÇA’KALIN…