
Akıldan neler neler geçiyor da dile dökmek kolay olmuyor. Göz konuşuyor, beden konuşuyor, kalp çığlık çığlığa ama dil ahh dil.. susmaya meyilli hep.
Sanki söylese keskin bir bıçak gibi kesecekmişçesine, sanki dile gelse koca koca dağları titretip yere serecekmişçesine endişesinden , korkusundan kendi bedeni ve aklının içine sıkıştırdığı acıyı daha da derine ittirmenin peşinde. Kendi dayanabildiklerine kendi şaşıyor da duyanlar yok olur sanıyor kendiyle çelişkili fikrinde.
Bazen derin bir nefes alıyor daha biri ciğerlerini doldurmadan hava ona kalmayacak gibi bir daha çekiyor. Uzun uzun, yavaş yavaş , sessiz sessiz geri veriyor nefesini. Sanki dudaklarından intikam alıyor.
Gözleri bazen hedefine yol almış bir ok gibi, bazen nehir kenarında can korkusunu omuzlarında taşıyan bir ceylanın tedirginliği gibi, bazen elleri bin bir çeşit kanlı katilin kurbanına yaklaşırken ki soğukluğu gibi buz gibi bakıyor.
Kulaklarında uğuldayan derin bir sessizlik sonunda sağır ediyor..
Ama anlatmak mı yoook. O dil kopmuşçasına yok. Hep susuyor…
Yani anlayacağınız…. dil ahh dil hep susmaya meyilli..
Hep görüşmek üzere..Şimdilik HoşçaKalın..
Not: Görselde kullandığım resim İngiliz ressam Joan Eardley’ye ait 1948 tarihli ”Sessizlik” tablosudur.