Merhaba,
Bugün nasılsınız?
Başınızın ağrısı biraz geçmiştir umarım! Biraz temiz hava alın ne zamandır aynı ev aynı hava.. Balkon yetmiyordur belki, az biraz yürüyün uzaklaşmayın ama çok, işte yürüme mesafesi belirleyin kendinize yoksa hep aynı ev aynı oda zor çok zor biliyorum.
Geçicek ama..
Ya da biz böyle yaşamayı kabul edeceğiz ve özgürce dışarda olmayı bu kadar özlemeyeceğiz..
Belki de tam tersi ..
‘’ Bu işe yıllarımı verdim ancak şimdi düşünüyorum da, o yazıtları tam olarak anlamamız aslında mümkün değilmiş. Dilbilim, ard arda sıralanmış kelime dizilerini incelemekten çok öte bir şey. Birimizle olan ilişkimizin, inançlarımızın , zihin haritamızın, değer sistemimizin, kısacası bize dair olan her şeyin ipucu dilde saklı. Bugünün penceresinden bakarak Karyalıların yaşamlarını, inançlarını, değerlerini bilmeden dillerini çözebileceğimizi sandık. Oysaki harfler özünden kopuk değerlendirildiğinde şekilden ibaret kalır ve sadece varsayımları besler. Gençken yazının insanoğlunun kendini anlatmak için yarattığı en büyük araç olduğunu düşünürdüm. Şimdiyse bir yazıyı gerçekten anlayabilcek tek kişinin onu yazan olduğunu düşünüyorum. Bir yazıtı okuyan herkes, onu kendince anlıyorsa, o zaman harflerin sembollerden ne farkı kalıyor? Yazı okumak kişinin aynada kendi yansımasını görmesinden ibaretmiş. Ve bir dili çözmek, kelimelerin kendi dilimizdeki karşılığını öğrenmek için değil, insanın kendini keşfetmesi içinmiş. ’’
2014 de ilk okuyucuyla buluşmuş bir Yonca Eldener kitabından bahsedeceğim bu satırlarda sizlere. Benim yazarın okuduğum ilk kitabı. Hızlı, akıcı, merak uyandırıcı , yer ve mekan anlatımında sizi oralarda gezmeye çıkarmışcasına içsel bir anlatım. Çok sevdim . Yerli polisiye sevenler için okunması oldukça keyifli..
GÖBEKLİ TEPE MUHAFIZI
YONCA ELDENER
Milas da dilbilimci Musevi bir annenin oğlu olan ve annesinin ölümü sonrasında Harranlı bir adamla tanışmasıyla başlayan Milasdan Göbeklitepe’ye uzanan soluksuz bir maceranın içinde bulan Kamil adında bir hackerın ve Urfa’dan kaçarken kendini yine o kadim toprakların sırlarının koruyucusu olarak bulan Ada’nın önce onur sonra hayatta kalma mücadelesine dönüşen şahane bir roman. Hikayenin içerisinde tarihin izlerini adım adım takip ederken bu coğrafyanın zengin kültür ve kadim geçmişinin çok daha zengin sırlarına doğru bir yolculuk vaad ediyor. Atiye dizisi ve Dünyanın Uyanışı kitapları bir çoğumuzun hayatına giren ve merak uyandıran Göbeklitepe ile bence daha gerçekçi bir bağ kuruyor aramızda Yonca Eldener bu kitabıyla. Size o topraklarla ilgili bir yargı vermekten çok , bir sürü kapı aralıyor aslında.. Ben çok sevdim. Altın Kitaplar yayınevi tarafından basılan ve 335 sayfa ile kısa bir yolculuğa çıkarıyor sizi bu kitap. Şans verilmeye değer bence..
Ben yazarın bir kitabını daha sipariş verdim bile..
Ve son sözümüzü yine yazara bırakıyoruz..
‘’ Ada, ‘’Belki insanı cennet bahçesinden kovduran yılan, tarım devriyle başlayan evrenden kopuşumuz anlamına geliyordur. Toprağa bağlandıkça ondan koptuk,’’ diye devam etti. ‘’Bu çok büyük bir ikilem. Hayatta kalmak için doğayla mücadele ettiğimiz şey de hayat damarlarımızdı. Bu, büyürken kendi kişiliğimizi kazanmak adına anne babamızla çatışmamıza benziyor. En derinden bağlı olduğumuz parçamız oldukları halde onları aşmadan büyümüyoruz. Nerede duracağımızı bilmesek de hepimiz zarar görüyoruz. Oysaki tapınaklardaki dikilitaşların hatırlattığı irademiz hep içimizde..’’
Geçmişle olan bağlarımızı ne kadar koparmak istersek isteyelim, koptuğu yerden daha güçlü bir damarla sarıyor tüm benliğimizi ve galiba kaçmak mümkün değil ama kaçma fikri insanoğlu için öğretici bir macera.. シ
Hep görüşmek üzere…Şimdilik Hoşça’Kalın…
layetezelzel 